Sayfalar

30 Eylül 2015 Çarşamba

İslam dünyasındaki kutsal sefalet - Levent GÜLTEKİN


İslam dünyası denildiğinde artık aklımıza gelen ilk şey: Ölüm.
İnsan gibi yaşayacak şehirler kuramadığımız için, o şehirlerde kurallar, değerler, kanunlar oluşturamadığımız için, ritüelleri yerine getirmek amacıyla esaslı organizasyonlar yapacak veyahut o ritüelleri günümüze uyduracak aklı ve zekayı tamamen devre dışı bıraktığımız için her gün yüzlerce insan ölüyor.
Ya hacda ölüyor, ya da Kurban keserken. Ya trafikte ölüyor ya da berbat şartlar altında çalışırken. Ya mezhep savaşında ölüyor veyahut yoksulluktan.
İslam dünyasındaki sefil ruhlu yöneticilerden başka kimsenin işine yaramayan bir din yorumu var elimizde.
Müslümanlar korkaklıklarıyla, tembellikleriyle, akıldan ve düşünceden uzak İslam yorumuyla İslam’ı günümüz dünyasının dışında bıraktı.
Müslümanlar, özü işlevsiz hale getirdi
Bir tarafta gelişen, büyüyen, değişen bir dünya var, diğer tarafta günümüz dünyasının yaşam şartlarıyla çelişen, saygıdeğer bir hayat kurmaya engel olan bir İslam anlayışı var.
Bir tarafta şehirleşen dünya var, diğer tarafta köy hayatına göre yorumlanmış din anlayışı var.
Yaşamayan, gelişmeyen, düşünceyle, akılla yenilenmeyen din, Müslümanların elinde adeta ölüme mahkum oldu. Çürümeye terk edilmiş din, Müslümanların sefaletine de kaynaklık ediyor.
………………..
Asıl kafa yormamız gereken
Tuhaftır, İslam’ı benimseyenlerin, bu sefil tabloyla bir dertleri yok. ……..
Yetersizliğimizi dinle örtüyoruz
……  Dinler, özünde insanlara daha iyi yaşam sağlamak için gelmişken, günümüz Müslümanları insanlıklarını, yaşamlarını, huzurlarını din adına feda ediyorlar.
Peki ne demek istiyorum?
Siyasetteki başarısızlığımızı dinle örtüyoruz.
Mimaride, sanatta, bilimde, teknolojide ve hayata tat ve yenilik katan birçok alandaki geriliğimizi dinle örtüyoruz. 
Yaşanabilir hayatlar kurmadaki yetersizliğimizi dinle örtüyoruz.
İslam ülkelerinin dünyaya kattığı en küçük bir değer yok.
Buradaki akılsızlığımızı, tembelliğimizi dinle örtüyoruz.
 İbadetleri yerine getirecek organizasyonları yapmadaki yetersizliğimizi dinle örtüyoruz.
Üstelik doğan sonuçlara kutsallık atfediyoruz. Bine yakın hacının öldüğü kazayla ilgili “Ne güzel, mübarek zamanda, mübarek yerde öldü mübarek insanlar” diyebiliyoruz! 
Yaşadığımız ülkelerdeki iş kazalarını, akılsızlık, vicdansızlık, tedbirsizlik sonucunda yaşanan felaketlere ‘takdir-i ilahi’ diyerek suçu Allah’a atıyoruz.
Sonra da, “Bu din anlayışı bizim gelişmemizin, insan gibi yaşamamızın önündeki en büyük engel” diyenlere hakaret ediyoruz.
İslam dünyasında ölümü yücelten bir din anlayışı hakim
Ne yapalım, hepimiz, içinde yüzdüğümüz çamura, “Allah’tan gelmiş”deyip kutsallık mı atfedelim?
Eğer Allah’tan geliyorsa, Allah niçin bütün felaketleri, sefaletleri, Müslümanlara gönderiyor? Bu soruya hiç kafa yormayalım mı?
Ne yapalım, günümüz dünyasına uymayan, yerine getirilmesi imkansız olan ritüeller için insanların ölmesine razı mı olalım? Ölelim ama yine de o ritüelden vazgeçmeyelim. İslam bize bunu mu emrediyor?
Ne yapalım, bu dünyada insan gibi yaşamaktan vaz mı geçelim? Ya da cennete gitmenin yolunun sefil bir yaşam sürmekten geçtiğini söyleyenlere boyun mu eğelim?
Mesela her Kurban Bayramında benzer tartışmalar yaşıyoruz.
Kurbanın amacı, özü, paylaşmaktır. “Bu dört günde yoksulluğu ortadan kaldır” demektir.
…………..
Dünya değişiyor. Nüfus artıyor. Nüfus yoğunluğuna göre haccın özüne uygun yeni yorumlar, yeni yöntemler geliştirmemiz gerekmiyor mu?
Kör bir inatla, “Ölelim ama bu ritüeli asla değiştirmeyelim” mi diyeceğiz?
Günümüz dünya şartlarına göre tıkanıklığı aşacak, sefil görüntüleri ortadan kaldıracak yeni yorumlar yapmak İslam’a aykırı mıdır?
Yaşamı değil, ölümü yücelten bir din anlayışı hakim İslam dünyasında. Bunun neden olduğu felaketleri görmemek için daha ne kadar direneceğiz?
Müslümanlar olarak hepimiz yaşayan ölüleriz
Böyle bir din anlayışı hakim olduğu için Müslümanlar yaşanabilir şehirler kuramıyorlar. Bunun için yaşatmayı öncelik edinen organizasyonlar yapamıyorlar. Bunun için hukuka, mühendisliğe, üretmeye, yaşatmaya öncelik vermiyorlar.
Böyle bir anlayış olduğu için değerler, sistemler oluşturamıyorlar. Bu anlayışa teslim oldukları için daha iyi bir yaşama kafa yormuyorlar.
Din uğruna bu çamurun içinde yaşamaya daha ne kadar devam edebiliriz? İslam dünyasından insanların huzur için oluk oluk batıya göç ettiğini daha ne kadar görmezden gelebiliriz?
Esasında Müslümanlar olarak hepimiz yaşayan ölüleriz. Çünkü bu topraklarda hayatımızın bir değeri yok. İnsanlığımızın bir kıymeti yok. Ölüm daha değerli olduğu için huzurun, ahlakın, dostluğun, nezaketin, bilginin şahsiyetli olmanın… kısacası insan gibi yaşamanın değeri yok.
Hayatımızı çürüten, insan gibi yaşamamıza engel olan bu anlayışı değiştirip İslam dünyasına kabul ettirme şansımız yok. Bari bu anlayışa mahkum edilmiş dini, hayatımızın odağı yapmaktan vazgeçelim.

Bunu yapmazsak kutsallık atfedilen bu çamur deryasında sefil bir şekilde yaşayıp öleceğiz
http://www.diken.com.tr/islam-dunyasindaki-kutsal-sefalet/

yazının devamını Suudi Arabistan öncülüğündeki Yemen katliamından bir haberi de paylaşayım. Tamamen kadınların ve çocukların olduğu düğün evine müslüman ittifakı saldırıyorlar (Allahu Ekber nidalarını hayal etmemek mümkün değil) 131 ölü. Durmak yok, yola devam...
http://www.radikal.com.tr/dunya/yemende_dugun_katliami_131_olu-1441870
Sevgiyle kalın..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder