Sayfalar

31 Aralık 2015 Perşembe

Yeni yıl iyilikler getirsin... Güngör Uras


Bu akşam yeni bir yıla giriyoruz. Dünyada her dinden, her ırktan milyonlarca insan yeni yılı kutlayacak.
31 Aralık akşamı yeni yıl kutlamalarının, 1 Ocak’ta yeni bir yılın başlamasının Hıristiyanlıkla ilişkisi yoktur. Milattan önce 45 yılına uzanan bir hikâyesi vardır. 
Eski Roma’da günlerin sayılmasında kargaşa yaşanırdı. Jül Sezar, milattan önce 45 yılında “Jülyen Takvimi’ni uygulamaya koydurdu. Ve de yeni yılın başlangıcını 1 Ocak olarak belirledi.
Papa Gregoryus tarafından 1582 yılında düzenlenen “Gregoryen Takvimi”nde ise eski yıl 24 Mart gecesi bitiyor, yeni yıl 25 Mart günü başlıyordu. 

İsa ile ilgisi yok...
Gregoryen takviminde 1752 yılında düzeltme yapıldı. Yeni yıl 1 Ocak günü başlatılır oldu. 
1 Ocak, İsa’nın doğum günü değildir. Yeni yıl kutlamalarının dini yanı yoktur.
1 Ocak Gregoryen (miladi) takvimi benimseyen her ırktan, dilden, dinden insanların yılbaşıdır.
Osmanlı devletinde Rumi takvim 1678 yılından itibaren resmi işlerde kullanıldı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da Rumi takvim geçerliydi. 1925 yılında miladi takvime geçildi.
Halife Ömer zamanında, hicretin 17’nci yılında yürürlüğe konulan hicri takvim Müslüman ülkelerde benimsenen bir takvimdir. 

Hicri yılbaşı 1 Muharrem
Hicri takvim, Hazreti Muhammed’in ölümünden sonra günlerin hesaplanmasında ortaya çıkan kargaşayı önlemek amacıyla düzenlendi.
Bu takvimde Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç yılı olan 622 yılı, takvimin başlangıç yılı kabul edildi.
Miladi ve Rumi takvimlerdeki gibi, yıl on iki aya bölündü.
On iki aya muharrem, cemaziyülevvel, cemaziyülahir, sefer, rebiyülevvel, rebiyülahir, recep, şaban, ramazan, şevval, zilkade, zilhicce isimleri verildi. 
Hicretin muharrem ayında gerçekleştiği kabul edilerek, bu ay yılın ilk ayı olarak belirlendi. Hicri aylar 29 veya 30 gün sürer. Bu nedenle miladi ve hicri aylar arasında on günlük fark ortaya çıkar.
Yeni yılınız kutlu olsun sayın okuyucularım.


Sevgiyle kalın....

30 Aralık 2015 Çarşamba

Kadın Giderse



Sevgiyle kalın..

Vücudun döngüsü, gece gündüz, mevsimler paralel mi?

Prof. Dr. Aziz Sancar’ın Nobel aldığı çalışması hayata geçirilmeye başlandı.


Medicana Hastaneler Grubu Onkoloji Koordinatörü Doç. Dr. Mutlu Demiray, “Sabahın ilk ışıklarıyla doğa uyanıyor ve güneşin batışıyla uykuya dalmaya başlıyorsa benzer bir döngü hücrelerimizde de mevcut” dedi. Demiray, DNA onarım mekanizmasının gün ışımasıyla artmaya başladığını, özellikle öğleden sonraki saatlerde en üst seviyeye çıktığını bildirdi.
Gece saatlerinde en alt seviyede
Bu mekanizmanın gece saatlerinde ise en alt seviyelere gerilediğine işaret eden Demiray, şunları kaydetti:
“Bu, Nobel Ödülü’nü geçtiğimiz hafta alan Prof. Dr. Aziz Sancar’ın keşfi. Onun bu keşfinden bazı hastalıkların tedavisinde de faydalanılıyor. En çok da kanser tedavisinde. Kemoterapi saatlerinin DNA onarım saatlerine göre ayarlanması durumunda daha başarılı sonuçlar elde etmek mümkün. Yapılan çalışmalar daha etkin ve başarılı sonuçlar alınabileceğini gösteriyor. Bu tedavi yöntemine ‘kronomodüle tedavi’ deniyor. Yani hücrelerin ritmine göre kanser tedavisi. Ancak hastalara saat 02.00-04.00’te kemoterapi verilmesi gibi zorlukları da beraberinde getirmektedir. Biz bu tedavileri yapmakta ve başarılı sonuçlar almaktayız.”

Sevgiyle kalın...

Hayatın Özeti - Can Yücel


Hayatı ne güzel özetlemiş değil mi?

Sevgiyle kalın...

28 Aralık 2015 Pazartesi

Türkiye'nin dış politikası hk Taha Akyol, Eğrisi Doğrusu


Slm,

bu Cuma  CNN TÜRK'te, Taha AKYOL'un sunduğu Eğrişi Doğrusu programını izlemediyseniz mutlaka zaman ayırın. 

Konu, Türkiye dış politikası, konukları  Emekli Büyükelçi, USAK Başkanı Özdem Sanberk ve Kadir Has Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Aydın. 

http://tv.cnnturk.com/egrisidogrusu

sevgiyle kalın

17 Aralık 2015 Perşembe

Mevlana ve Hümanizm - İsmail ÖZCAN


17 Aralık 2015, Hazreti Mevlâna’nın bu dünyadan ayrılışının, Mevlevîlerin özgün deyişiyle Hakka yürüyüşünün 742. yılı. Bu yürüyüşe yine Mevlevîlikte Allah’a kavuşma anlamında “vuslat” ya da daha yaygın olarak “Şeb-i Arûs” da deniyor. ………Mevlâna’nın insana ve dünyaya ait bitmez tükenmez pozitif düşünceleri ve felsefesi üzerine görüşler sergilenecek. 
Yaşadığı yüzyılı ve sonraki yüzyılları Mevlâna kadar derinden etkilemiş, Müslim-gayrimüslim milyonlarca gönüle hükmetmiş, bütün dünyada sevgi ve hayranlık uyandırmış bir başka maneviyat önderi daha gösterilemez. Mevlâna, tasavvuf terminolojisinde “insan-ı kâmil” diye ifade edilen olgun, pişkin, mükemmel insanın somut modelidir. Bu modelin ayırt edici özelliği, başta insan bütün yaratıkları kapsayan engin bir sevgi, saygı ve hoşgörüdür. Bütün kusurların kendisinde eridiği sınırsız bir bağışlayıcılıktır. 

İnsanın değeri
Biz bu yazıda Mevlâna felsefesinin ruhu olan insan sevgisi ile Batı’nın hümanizm felsefesini karşılaştırmak istiyoruz. 
Mevlâna’nın düşünce dünyasının ekseni insan sevgisi ve saygısıdır. Ayrım yapmadan, yani fakirdir zengindir, cahildir âlimdir, köylüdür şehirlidir, hamdır olgundur… demeden bütün insanları salt insan olduğu için sevmek, saymak ve üstün tutmak Mevlâna düşüncesinin ruhudur. İnsana bu yaklaşım, insanı merkeze alan, onu  şeyin ölçüsü olarak kabul eden Batı’daki hümanist felsefenin yaklaşımından farklıdır. Hümanizmde insanın değerinin kaynağı yine insandır. İnsanın değerinin kendi dışında bir referansı yoktur. İnsan, düşünce ve eylem alanındaki girişim ve etkinlikleriyle bu değerini yüceltir veya köreltir. Mevlâna’ya göre ise insanın değeri ve yüceliği, Tanrı onu “varlıkların en onurlusu” (eşref-i mahlûkat) olarak yaratmasından kaynaklanır. Bu yüzden hiçbir bilgisi, görgüsü, marifeti, liyakati, statüsü olmayan sıradan bir kimse bile sırf insan olduğu için değerli ve yücedir.
Arthur Koestler’inİnsan, bir matematik denkleminde sıfırdan sonsuza kadar bütün değerleri temsil eder” sözü, insana hümanist yaklaşımın bir ifadesidir. Bu, insanın değeri durum ve koşullara göre sıfır ve sonsuz arasında gidip gelebilir demektir ve dolayısıyla izafi (görece)’dir. Mevlâna düşüncesinde insanın değeri mutlak ve objektiftir. Dağ başındaki bir çoban, tarladaki bir ırgat, büyük şehirlerin varoşlarında yaşam savaşı veren bir lümpen bile sırf insan olması, Yaratıcı Kudretin en seçkin en özenli eseri olması dolayısıyla üst düzeyde değerlidir. Bu anlayışta, bir padişahın gururuyla bir çobanın gururu eşittir. İnsanların derilerinin rengi ve toplumsal statüleri farklı farklı da olsa gözyaşlarının rengi hep aynıdır.   

Hoşgörülü olmak
Mevlâna, insanlarla ilişkilerinde sözünü ettiğimiz bakış açısı sayesinde ince ayarları bulmuş ender simalardan biridir. Kendisini seven; ama sarhoş olduğu için yanına yaklaşmaya cesaret edemeyen bir adama, “Korkma, sokul bana, her günah içki gibi sarhoşluk verseydi hiç kimseyi ayık göremezdik!” demesi, onda var olan herkesi olduğu gibi kabul edebilme enginliğinin bir sonucudur. İslam’ın “eşref-i mahlûkat” olarak kabul ve ilan ettiği insanı var olan kusur ve meziyetleriyle kucaklayabilme, bağrına basabilme olgunluğu sadece bu büyük insanlara has bir imtiyazdır. 
Sıradan insanlar, kendileriyle aynı dini, aynı aidiyeti paylaşan kişilerin eksik ve kusurlarını dahi hoş görememişler, onlarla aralarında duvarlar örmüşlerdir. Mevlâna, “Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.” diyerek insanî kusurları, yanlışları hoş görmeyi, affetmeyi bilmeyenlerin kendilerini yalnızlığa mahkûm edeceklerini belirtmiştir. Kendisi ise, hangi din ve inançtan olursa olsun, hangi eksik ve kusurları  sinesinde barındırırsa barındırsın herkese kucak açabilmiş; bütün insanlara sevgiyle, bütün inançlara anlayış ve hoşgörüyle yaklaşabilecek açılımları sergileyebilmiştir. Cömert gönlünde herkese yetecek sevgiyi yeşertebilmiştir . 

Sevgi zorluğu aşar
Mevlâna, sevginin evrensel mesajlarını terennüm etmiştir. Yöneldiği her istikamette pusulası sevgi olmuştur. O gürül gürül akan bir sevgi çağlayanıdır. Ona göre sevginin, üstesinden gelemeyeceği zorluk yoktur. Sevgi, en dinamik, en diriltici güçtür. “Sevgiden ölüler dirilir; padişahlar kul olur; bakırlar altın kesilir; bulanık, tortulu sular arı duru hâle gelir.” sözleri onun sevginin gücüne olan inancının ifadesidir. 
……..
Mevlâna’nın cenazesi çok kalabalık olmuş, bütün Konya halkı bu cenazede bir araya gelmişti. Müslümanlarla birlikte gayrimüslim din adamları ve halk da bu kalabalığa dâhildi. Bazı sofu Müslümanlar, “Bu bizim cenazemiz, gayrimüslimlerin bu cenazede ne işi var?” diye hoşnutsuzluk belirtmişti. Bunun üzerine bir papaz ortaya çıktı ve şöyle dedi: “Mevlâna bir güneştir. Güneşe herkesin ihtiyacı vardır. Siz nasıl olur da bizi güneşten mahrum edersiniz?”   

Bir haham, “Mevlâna ekmek gibidir. Siz hiç ekmekten kaçan aç gördünüz mü?” dedi. Böylece Mevlâna’nın cenazesi herkesin sahiplendiği, uğurlama yarışına girdiği bir cenaze hâline geldi.

http://www.milliyet.com.tr/mevlana-ve-humanizm/gundem/ydetay/2164922/default.htm

Sevgiyle kalın..

"IŞİD nereden çıktı" için bir cevap - Fatih Çekirge

Slm,





http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/fatih-cekirge_174/isid-nereden-cikti-icin-bir-cevap_40025556

Sevgiyle kalın..

Türkiye'de iklim mi?

Slm,

Belki de müslüman ülkelerde iklim olmalıydı.
Ya da Türkiye tarihinin genel iklimi.
Ya da Amerikalı bir deniz tarihçisinin tabiri ile "Ortadoğu" da iklim.

Mevsim ne olursa olsun, kan kokusunu ile yaşıyoruz,
ne kadar da sıradan,
ne kadar da normalmiş gibi,
rutine girdi, rutin konuşulur oldu, garipsemiyoruz,
Türkiye için hayatın "normal" bir gerçeği,
Ecelinle ölmek kadar rutin...
"Rutin" e girmek....


Sevgiyle kalın.

16 Aralık 2015 Çarşamba

4 UÇAK = 60 FABRİKA - Güngör URAS


Amerikan Boeing firması tarafından üretilen, dördüncü ve son “Awacs” Havadan Erken İhbar ve Kontrol Uçağı (bizim hoşumuza   gitmesi için adına Türkçe “Barış Kartalı” diyorlar) geçen haftaKonya Hava Üssü’nde Türk Hava Kuvvetleri’ne teslim edildi.
..................
Kayseri’de 40 fabrika
Uçaklar için 1.5 milyar dolarlık anlaşmanın imzalandığı günlerde Kayseri Ticaret Odası Başkanı ile konuşmuştum. O da bana, “Kayseri organize sanayi bölgesinde büyük ölçekli 40 fabrika var. Ortalama 25 milyon dolar harcama ile ortaya çıkan bu tesislerde 30 bin işçi çalışıyor. Yılda 4 milyon dolar değerinde üretim yapılıyor. 500 bin dolarlık ihracat gerçekleştiriliyor” demiş. 
Ben de bu köşede 30 Nisan 2003 tarihinde yayımlanan yazımda, “1.5 milyar dolara 4 Awacs mı, 1 milyar dolara 40 fabrika mı?” diye sual eylemiştim. 
Sonra üzüldüm. Güçlü, çağdaş bir ordu hepimizin özlemi. Güçlü, çağdaş bir ordunun ihtiyaçlarını tabii ki biz “siviller” bilemeyiz. Belki de Awacs’ları ekonominin önüne geçiren nedenler vardır.
Vardır da... Acaba daha önce teslim edilen 3 Awacs ne yapıyor? Havada mı dolaşıyor? Yerde mi konaklıyor?
Awacs’lar ne yapıyor?
Bu uçakların özelliğini anlatanlar bize dediler ki, bu uçaklar 24 saat havada kalacak. Benzin almak için yere bile inmeyecek. Benzin ikmalini başka uçaklar yapacak. Bu uçaklar hudutlardan kuş uçurtmayacak. Havada uçan kuştan bile Ankara’nın haberi olacak. Hele hele huduttan giren kaçakçı bile ekrana yansıyacak.
Uçakların, sadece havada değil, karada ve denizde de tüm hareketleri izleyeceği, dostu düşmanı ayırt edeceği söylendi.
Bugüne kadar teslim alınan 3 Awacs, sınır ihlali yapan yabancı uçakları henüz izleyemiyor ki, sınıra yakın uçan uçakların dost mu düşman mı olduğu, hangi ülkenin uçağı olduğu bu uçaklarla rağmen belirlenemiyor ki, başımız Rusya ile derde girdi.
Çok riskli bir bölgede, sıcak çatışmaların ortasında yaşıyoruz. Güçlü bir ordu bizim güvencemiz. Ülke savunması gündeme geldiğinde para önemini yitirir.
Önemli olan savunmanın gereği olan silahların teminidir. Ordunun gücü, iyi eğitilmiş insan gücü kadar çağdaş silahlara sahip olmasına bağlı. Önemli olan doğru silahları doğru zamanda, iyi fiyatla satın almaktır. 
Awacs’ların teslimatı 13 yılda tamamlandı. Bu arada teknoloji değişti. Yeni tip uçakların üretimi başladı. Teslim alınan  Awacs’lar ordumuzun işine yarıyor mu? Faturasını paylaşan halkımıza bilgi verilirse, halkın da morali yükselir.
Bugünlerde morale ihtiyacımız var.

Yazının tamamı:

Sevgiyle kalın..

9 Aralık 2015 Çarşamba

Bab-ı Esrar - Ahmet ÜMİT


Slm,

Şems Tebrizi'yi hiç böyle okumamış olabilirsiniz.
Hep iyi bildik, okuduk, hatta Şems Tebrizi'nın 40 kuralını da bilirsiniz; mutluluktan, güzellikten, hoşgörüden vb yana...
Ama burada başka bi Şems Tebrizi bulacaksınız.










Sevgiyle kalın..

“A’bicim, bize bi’ şey olmaz!” - Göngör URAS

Hani derler ya, “Gökten felaket yağsa bize bir şey olmaz!” İşte o durumdayız.
Şöyle etrafımıza bakalım da “halimize şükredelim”.
Bizim karşılaştığımız sorunların yüzde biriyle karşılaşan ülkeler “kıvranıp dururlarken” bize “kurşun işlemiyor”.
-Dört bir yanımız sorunlarla çevrilmiş durumda. Irak ve Suriye fokur fokur kaynıyor. İran ile ilişkiler limoni. Mısır ile, İsrail ile ilişkiler kesildi. Biz ne kadar sempati göstersek, Araplar biz karşı soğuk. Rusya ile arayı bozduk.
-Aşağıda, Kıbrıs Rum Yönetimi ile derdimiz var.
-Her nedense bir süredir ABD ve AB ülkeleri liderleri bize “yüz vermez oldular”.
-İçeride uzun süredir devam eden terör, canlandı. Belli illerde sokak çatışmaları sürüyor. İnsanlar ölüyor. Çatışmaların sürdüğü yerleşim yerlerinde ekonomi durdu.
-Her gün bir veya birden fazla şehidimizi törenle uğurluyoruz.
-Bizim iç terör yetmezmiş gibi bir de IŞİD terörüyle boğuşmaya başladık.
-2 milyon Suriyeli sığınmacıyı yediriyor, içiriyor, barındırıyoruz. AB ülkeleri 200-300 bin sığınmacıdan korkarlarken, ağlaşırlarken, biz sesimizi çıkarmadan 7 milyar dolar harcamayı yapıyoruz.
-Bir yılda 2 genel seçim yaptık. Seçim yorgunu olduk.
Yavaşlama var ama...
-Ekonomide büyüme yavaşladı. Doğu Anadolu’daki terör, sınır ticaretinin durması, Anadolu ekonomisini olumsuz etkiliyor. Şu veya bu nedenle ihracatı artıramıyoruz.
-Yabancıların Türkiye’ye hisse senedi, devlet bonosu satın almak için ve mevduat olarak getirdikleri döviz stoku 11 ayda 37 milyar dolar azaldı. 11 ayda 37 milyar dolar sıcak para ülkeyi terk etti.
-Dolar fiyatı 2.80 TL ile 2.90 TL arasında gidip geliyor. Dolar fiyatının artış beklentisi nedeniyle dolara ilgi arttı. Bankalardaki döviz mevduatına bağlanan para TL mevduata yaklaşmış durumda.
-Tüketici birikimlerini enflasyona karşı korumak için konut satın alıyor. Taşıt aracı satın alıyor.
-Sanayici, parasını yatırım ve üretime bağlayacak yerde, inşaat yapıyor.
-Enflasyon beklentisi yüzde 9’larda dolanıyor.
Dert çok ama...
Bunların her biri bir ülkeyi tek başına sarsacak, ülkede yaşayanların hayatını altüst edecek dertler, sorunlar.
Allah’a şükür ki bütün bu dertlere, sorunlara rağmen, Türkiye’de “hayat devam ediyor”.
Halkımızın morali “birazcık bozulsa da” insanlar işinde, gücünde... Kişisel ve ailevi sorunu olan,fakir, yoksul var ama... Öyle aç olduğu için açıkta kaldığı için ölen yok.
-Döviz pahalı ama bulunuyor. Borçlanıyoruz ama borcumuzu aksatmadan ödüyoruz.
-Ekonomide sıkıntı var, bazı firmalar işlerini yürütemiyor ama öğle ekonomiyi sarsacak büyüklükte iflaslar, batmalar yok.
-İşsizlik var, genç işsizlik oranı yüksek, kendi işsizlerimize şimdi de Suriyeli işsizler eklendi ama ekonomi gene de yeni istihdam imkânları yaratabiliyor.
-Tarımda, sanayide üretim sorunları var ama tarım ve sanayi üretimi devam ediyor. Hatta ufak da olsa üretim artıyor.
-Dolar fiyatındaki artış sonucu dolar olarak kişi başı milli gelir 10 bin dolardan 8.500 dolara geriliyor ama bu fakirleşme işareti değil. Sabit fiyatla milli gelir bu yıl yüzde 3.5 dolayında artacak.
Hayat devam ediyor
-Büyümemiz yavaşladı. Bu yıl yüzde 3.5 kadar büyüyebileceğiz ama kişi başına milli gelirde sabit fiyatlarla yüzde 2.5’in üzerinde bir net (reel) artış gerçekleşecek.
-Piyasada yerlisiyle, yabancısıyla hiçbir malın yokluğu, kıtlığı yok.
-Bankalarımızın sermaye yeterlilik güçleri iyi. Bankalarımızın hiçbirinin sorunu yok. Halkımız bankalara güveniyor. TL veya dolar birikimlerini bankalarda tutuyor.
-Dolar ve altın sevdası devam ediyor ama panik halinde dolara, altına hücum söz konusu değil.
Dışarıda, içeride durum çok mu iyi? Hiç de iyi değil. Ama dışarıda içeride durumun hiç de iyi olmamasına rağmen, içeride çarkların dönmesi, hayatın, dışarıda ve içeride olan bitenden göreceli olarak az etkilenmesi çok önemlidir.
Bu durumun kıymetini bilelim.
(Bu yazıya konu olan, kısa dönemde dışarıda ve içeride ortaya çıkan olağanüstü gelişmeler karşısında ülkenin durumudur. Bu olağandışı gelişmelerden ayrı olarak ve de bu yazıda anlatılanların dışında ülkenin olağan sorunları vardır. Büyümenin yavaşlaması, işsizlik sorunları,eğitim ve adalet sisteminin yenilenmesi zorunluluğu, gelir dağılımının bozukluğu, yoksulluk bizim olağan sorunlarımızdır.
Sevgiyle kalın..