Sayfalar

30 Eylül 2014 Salı

Meraklısına harika bir site (İğne işi)


http://embroidery.about.com/od/Embroidery-Stitches/tp/Surface-Embroidery-Stitches.02.htm

Sevgiyle kalın

ORTADOĞU'NUN DİLİ


Miki Fare Beyrut’a gitmiş. Sokakta gezerken kediye rastlamış. Kaçmaya başlamış. Tam yakalanacakken bir delik bulup sığınmış. Oturduğu yerden kedinin pençelerini görebiliyormuş. Epeyce kedinin gitmesini beklemiş.
Bir süre sonra bir havlama sesi duymuş. Kedi ortadan kaybolmuş. Miki de kafasını deliğinden uzatmış. Kimseyi görmeyince dışarı çıkmış. Çıkar çıkmaz da köşede saklanan kedinin pençesine düşmüş. Can havliyle çırpınırken sormuş:
“Ama ben bir köpek sesi duydum. Sen korkup gittin sandım.”
Havlama taklidi yaparak gülmüş kedi:
“Burası sizin Hollywood’a benzemez ufaklık... Burası Ortadoğu! Burada hayatta kalmak için çok dil bilmek zorundasın.”
* * *
Fıkrayı Ortadoğu’da büyükelçilik yapmış bir diplomattan dinledim geçenlerde...
Ortadoğu’yu anlamaya çalışan bir Batılı ülkenin başbakanına, işin zorluğunu bu fıkrayla özetlemişti.
Kuruluşundan beri geçimini Batı’da arayan Türkiye, şimdi yıllar yılı sırt çevirdiği Ortadoğu’ya yüzünü dönmenin sıkıntılarını yaşıyor.
Ama Ortadoğu onu tanıyor; o, Ortadoğu’yu tanımıyor.
Suriye’yi bilen yeterli uzmanı, Arapça konuşan yeterli diplomatı, üniversitesinde yeterli kürsüsü yok. Şam’daki dünkü basın toplantısında muhabiri yok. Halep’te medya bürosu yok. Bu donanımsızlıkla gözü kara dalıp “Bölgenin lideri olacağım” cakasıyla yürüdüğü kaygan zeminde “çok dil” bilmediğinden, dostu düşmandan ayırmakta zorlanıyor.
Bir zamanlar ortak tatbikatlar yaptığı İsrail’den ummadığı anda tokat yiyor.
“Kardeşim” diye yaklaştığı Esad’a, 6 ay sonra “Katilim” demek durumunda kalıyor.
Bağdat’ta, Erbil’de havlama sesi çıkarabilen kedilerin tuzağına düşüyor.
“Komşularla sıfır sorun” diye çıktığı yolda kısa zamanda “Sorunlarla sıfır komşu” noktasına sürükleniyor.
Ve çareyi yine komşularını Batılılara şikâyette buluyor.
O Batı ki, sorunun devası değil, kaynağı aslında...
Doğunun dilini öğrenene kadar daha epeyce dayak yemek mukadder görünüyor.
Can DÜNDAR'ın eski tarihli bir yazısı.....
sevgiyle kalın