Sayfalar

30 Ocak 2014 Perşembe

a)Becerikli b) becerikli ötesi kadınlar.. Siz hangi kulvardasınız?

   

Bir kadın komşum var. Arabasını karşı kaldırıma, benim arabamla kardeşinin arabası arasına park ediyor. Kabul ediyorum, dünyanın en kolay park yeri değil. Birkaç manevra gerekiyor.

Bir yıldır her akşam aynı şey oluyor. Geldiğinde kornaya basıyor, erkek kardeşi dışarı çıkıyor, “sağa git, sola kıvır, hop, tamam, ileri” diyerek ablasını yönlendiriyor, 5-10 dakikalık bir mücadeleden sonra araç park edilebiliyor.

Her seferinde hayretler ve hayranlıklar içinde kalıyorum.

Hayretim: Bir yıldır park sensorlarına rağmen bu işi öğrenemiyor olması.

Hayranlığım: Her akşam erkek kardeşini sokağa çıkarabiliyor olması.

Zayıflık, iktidar doğurabiliyormuş!
 
***
 
 
Ben bu kadının her bakımdan tam tersiyim.

Kendi işimi kendim görürüm, hızlı öğrenirim ve yüzde yüz iktidarsızım!

Hayatım boyunca kimseyi yönetmedim/kullanmadım.

Kullanmayı da yönetmeyi de tiksindirici bulurum. Ama bazen (park dışındaki durumlar için) cidden yardıma ihtiyacım oluyor. Ama o vakit de kimseyi bulamıyorum, bulduğumu da yardım etmeye ikna edemiyorum..

Şunu düşünüyorum: İnsanları kullanmayı beceremediğim için mi her şeyi hızlı öğrenmek ve kendi işimi kendim görmek zorunda kaldım…

Yoksa böyle bir yeteneğim olduğu için mi insanlar bana yardım etmeye gerek duymuyor?

Yeteneğim cezasız kalmıyor gibi bir şey bu.
***


Nerede beceriksiz, öğrenme güçlüğü çeken, kaprisli bir kadın var, orada becerikli, her işe koşan ve bundan hiç gocunmayan kul köle bir erkek vardır.

Nerede tembel, iş görmez, bencil bir erkek var, orada dişini tırnağına takan, çalışkan, becerikli bir kadın vardır.

Nasıl oluyor bu?

Yetenekli olana Allah beceriksiz veya tembel bir eş şeklinde bir “ceza” vermek zorunda mıdır?

İlahi denge dediğimiz şey bu mudur?

Komşum gibi öğrenme zorluğu çeken zayıf, yeteneksiz bir kadın olsaydım eminim her işimi yapacak, beni kapıdan kapıya taşıyacak bir kocam olurdu.

Ama elimde çekiç, İngiliz anahtarı ve hatta zaman zaman matkap olduğu için (herhalde), böyle kukumav kuşu gibi bir başıma kalakalıyorum çoğu zaman 72 parçalı alet çantamı gören kaçıyor… adeta!
***


Ben şunu gördüm: Kimse becerikli diye daha çok sevilmiyor. Üstelik beceriksizlere daha çok servis yapılıyor. Arkalarına yastık, ayaklarına puf, ellerine kahve…

İyi de insan doğuştan becerikliyse ne yapsın?

Zorla da köreltilmez ki beceri?

İşin sırrı şu olmalı: Beceriksiz görünen becerikli bir insan olmak!

Nasıl olacak da olacak bu bilmiyorum. Üzerinde çalışacağım. Hatta beş derslik bir seminer haline bile getirebilirim.

Ne de olsa seminer çağındayız. Nereye baksam bir konuda eğitim veriliyor ve hatta ben de onlara gidenlerdenim..
 
Ne kadar doğru bir tespit değil mi? Aynı şeyi düşünsem de asla bu kadar güzel izah edemezdim. Aşkın, esaretin, hastalığın, hastalık bahanesinin,  çocukluğun, kadınlığın, gücün, paranın, zayıflığın ..... yeter ki isteyin, iktidar için bahane çok.
"Tek ben değilmişim" diye  mutlu olduğum (kendimi bulduğum mu deseydim)  Mutlu Tönbekici'nin Zayıflık iktidar doğurabiliyormuş!   başlıklı yazısını paylaştım sizlerle.
 
Sevgiyle kalın. 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder