Sayfalar

28 Ocak 2016 Perşembe

Doçentlik bu ülkede koca bir aldatmacadır!



Çözüm : Doçentlik =öğretmenlik demektir, doçentlik ve profesörlük unvanlarının eğitim kurumları dışında kullanılması yasaklanmalıdır.  Bu yapılmayacaksa doçent olanların bu unvanlarını kullanabilmeleri için bir eğitim kurumunda en az 3 yıl görev yapmaları sağlanmalıdır. Böylece gerçekten bilimsel kaygılarla doçent olmak isteyenler ortaya çıkarılabilir.
2-Bu ülkede Tıp dalında gerçekleştirilen yayınların büyük çoğunluğu ya fabrikasyon, ya falsifikasyondur.  Bu durum camiadaki herkesçe bilinmektedir.  Bunun önüne geçilemediği sürece yayın sayısında ne kadar önde olursak olalım, asıl başarıyı belirleyen atıf ve patent sayısında 3. Dünya ülkeleri düzeyinde kalmaya devam ederiz.
Çözüm: Ülkemizde etik kurumlar,  etik ve ahlaki sistemleri oturmuş ülkelerde olduğu gibi yayınları sadece onay aşamasında denetlemektedir. Ancak ülkemiz yayın etiği açısından ciddi sorunları olan bir ülkedir, bu sebeple etik kurullar onay verdikleri tüm yayınları her aşamasında denetlemekle yükümlü olmalıdırlar .
3-21. YY’da evrensel bilim çevrelerince kabul görmüş,  akademisyenlerin bilimsel düzeyini gösteren bir takım kriterler (h-index gibi) mevcutken UAK’un bu kriterleri adeta yok sayması doğru değildir.
Çözüm: Doçentlik kriterlerinde makale bölümünde “ h indeksi” mutlaka kriter olarak getirilmelidir.  Makul olan rakam ise 5 ve üzeridir.
4-Ülkemizde doçentlik sınavları maalesef kanayan bir yaradır,  akademisyen olmak isteyen genç hekimlerin bu yolun her aşamasında karşılarına çıkan “adam kayırmacılık, ahbap çavuşluk, siyasi ve ideolojik ilişkiler”  bu en önemli aşamada da tüm gerçekliği ile önlerine getirilmektedir. Doçentlik sınavlarında bakılmayan tek kriter neredeyse adayın “bilimsel yeterliliğidir”. Kısaca adamın yoksa , ücretli dergilerde fabrikasyon olduğu belli 3 yayını olan arkadaşın doçent olurken, sen ağzınla kuş tutsan, allame-i cihan olsan,  h indeksin 10 olsa yine de doçent olamazsın.
Çözüm: Doçentlik sınavlarındaki sözlü aşaması,  yalnızca adayın ders anlatabilme yeteneğini, çok ciddi objektif kriterler ile ölçen bir aşama haline getirilmeli ve itiraz halinde  başka bir heyet tarafından değerlendirilebilmesi için video ile kayıt altına alınmalıdır. Adayın teorik bilgisi ise güncel literatür ile uyumlu yazılı sınavlar ile değerlendirilmelidir. Böylece “hocadan daha iyi bilen öğrenci ”  sendromunun önüne geçilebileceği gibi Türkiye’deki bilimin içindeki en büyük virüs olan adam kayırmacılığın da bir miktar önü alınmış olur. 
Doç. Dr. Metin KEMENT
Sevgiyle kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder