Sayfalar

7 Ocak 2016 Perşembe

Diyarbakır'da gördüğüm o gözler - Levent GÜLTEKİN

............................
Diyarbakır’da gördüğümü, Tevrat’ta geçen bir hikayeyle anlatmak istiyorum…
Bir gün iki kadın Kral Solomon’a giderler. Biri konuşmaya başlar:“Sayın Kralım bu kadınla aynı evde yaşıyoruz. Önce benim çocuğum oldu. Üç gün sonra da onun çocuğu doğdu. Orada bizden başka kimse yoktu. Bir gece biz uyurken bu kadın kendi çocuğunun üzerine yuvarlandı ve çocuğu öldü.
Sonra ölü çocuğunu benim yanıma koyup, benim çocuğumu aldı.
Ben sabah uyandığımda çocuğun öldüğünü fark ettim. Ölü çocuğa dikkatli bakınca benim oğlum olmadığını anladım.”
Diğer kadın hemen atılır: “Hayır! O senin çocuğundu. Benimki canlı. Ölen çocuk senin oğlun.”
İlk konuşan kadın tekrar bağırır. “Hayır, canlı olan benim oğlum.”
İki kadın bu şekilde tartışırlarken Kral Solomon araya girer:“İkiniz de canlı çocuğun kendinizin olduğunu söylüyorsunuz. O halde birisi bana bir bıçak getirsin”
Hemen bıçak getirirler. Ve Kral teklif eder: “Bu çocuğu ortadan ikiye keseceğim. Yarısı birinize, diğer yarısı birinize.”
Kadınlardan biri konuşur: “Ben kabul ediyorum. Kesin çocuğu, ben yarısını almaya razıyım.”
Diğer kadın can havliyle haykırır: “Lütfen benim oğlumu öldürmeyin. Çünkü ben onu çok seviyorum. Tamam, çocuğu diğer kadına verebilirsiniz.”
Bunun üzerine Kral Solomon, “Kesmeyin çocuğu. Anlaşıldı ki o çocuğun gerçek annesi öldürülmesini kabul etmeyendir. Çocuğu ona verin” der.

Diyarbakır’daki durumun bu hikayedekinden tek farkı var

Çocuğun gerçek annesi, bir gün oğluna kavuşma ihtimalini düşünerek, kesilmesine razı olmuyor.
Diyarbakır’daki durumun bu hikayedekinden tek farkı var: Çocuğun annesi olduğunu söyleyenlerin ikisi de çocuğun kesilmesinden, yarısının kendilerine verilmesinden yana.
İki taraf da ‘Yarısı benim olacaksa ölmesinde bir mahsur yok’ tavrında. Ortada o çocuğun annesi olduğunu iddia edenler var ama ikisinde de annelik duygusu, merhameti, aklı, zekası yok.
Kesilme korkusu yaşayan bu çocuğun gözlerini Diyarbakır’daki toplantıda kürsüye çıkan 13-14 yaşlarındaki kız çocuğunun gözlerinde gördüm.

İnsanlığı olmayan bir ülke kime vatan olur ki?

O kız çocuğu kürsüde hüngür hüngür ağlayarak, “Bir aydır okuluma gidemiyorum. Okulumu çok özledim. Lütfen okulumu geri verin. Hayatıma kıymayın” diye adeta yalvardı.
Bu gözlere bakacak, bu feryadı duyacak, o çocuğu kurtarmak için, çocuğun annesi olduğunu iddia eden iki tarafa da “Hadi oradan”deyip bir şey yapacak; bir akıl, bir vicdan, ince siyaset güdecek bir siyasi zeka kalmadı mı bu ülkede?
Vicdanı, aklı, zekası… İnsanlığı olmayan bir ülke kime vatan olur ki?
Sevgiyle kalın..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder