Sayfalar

13 Haziran 2014 Cuma

Antakya (ve azıcık Adana) GAP Gezi Notları 1

Slm,

Adana yolu üzerinde harika bir enstantane....

Adana'da sadece Sabancı Merkez Cami ve Taşköprü'yü ziyaret ettik inşallah bir gün tüm Adana'yı gezmek nasip olur.
Sabancı Merkez Camii, %50 halk, %50 Sabancı desteğiyle yapıldığı için camiye bu adı uygun görmüşler. Genel görünüm olarak Sultan Ahmet Cami'nden  iç mekan olarak Selimiye'den esinlenmiş. Türkiye ve Ortadoğu'nun en büyük camiisi, 20.000 kapasiteli.






Caminin içinden bir kaç kare.

Taşköprü'ye yürürken...
Taşköprü Roma döneminden kalmış ve halen kullanılabilen en eski köprü, Taşköprü Seyhan nehri üzerinde Sabancı Merkez Cami ile karşı karşıya  harika bir manzara ortaya çıkmış (resim çekmemişim)  ama Taşköprü'ye yürürken etrafın temiz ve bakımlı olduğunu söyleyemeyeceğim.

En güzel resim....  Antakya'dayız artık.
Farklılıklarımız zenginliğimizdir.
Sevdiğim dostlarım, çok değerli arkadaşlarım, dürüst, adam gibi adamlar, ben de varım bu resimde... Din, dil, ırk yok, "İNSAN" var bu resimde,  ben çok güzel şeyler görüyorum, ya siz... 
Bir zamanlar bu güzel ülkemizin çatısında hep birlikte huzurlu, mutlu yaşamışız. 
Harika Asi nehri şehri ikiye ayırıyor. Asi halkın çöplüğü olmuş adeta, hiç yakışmamış Antakya'ya bu görüntü, üzüldüm.


                                          
Kilise gayet bakımlı, özenli, tertemiz.


                                       
Kilisenin bahçesindeki greyfurt, limon, portakal ağaçları harika.



Habib-i Neccar Camii, Anadolu'da yapılan ilk camiidir. M.S. 40’lı yıllarda Hz İsa, havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya’yı (Pavlus) Antakya’ya gönderir. Elçiler Habib-i Neccar ile karşılaşır.(neccar, marangoz demektir). Neccar'ın  yatalak oğlunun elçiler tarafından iyileştirilmesi üzerine İsa'nın getirdiği dine iman eder. Ancak Antakyalılar elçileri hoş karşılamaz ve onları hapse atarlar.  Elçilerin tüm çabalarına rağmen halk İsa'nın dinine inanmaz ve onları öldürmeyi planlar. Bunu öğrenen Habib-i Neccar, şehre giderek Antakyalılara "Sizden hiçbir ücret talep etmeden Hakk dinini anlatan bu elçilerin söylediklerine uyun" diye seslenir. İsa'nın elçileri de, Habib-i Neccar da işkence altında şehit olurlar. Bu olay Kur'an ’ın Yasin suresinde anlatılmaktadır. 636 yılında Antakya fethedilince yapılan camiiye Habib-i Neccar ismi verilmiş.
Hoşgörüye bakar mısınız Müslümanların ibadethanesine bir hristiyanın ismi bahşediliyor..


 
 


Antakya arkeoloji müzesi taşındığı için birçok eserleri göremedik, kem göz mozaiği de dahil. Müze açılınca dünyanın en büyük mozaik müzesi olma özelliğine sahip olacak (şu an 1. Gaziantep Zeugma müzesi) 


Sfenks, kafası koçkuş, veya insan, gövdesi ise uzanan bir aslan şeklini alan heykel. 
İlk önce Antik Mısır'da rastlanan Sfenks, antik Yunan mitolojisinde büyük kültürel önem taşımıştır 
Aslanlar güneş ile bağlantıları nedeniyle antik Mısırlılar tarafından kutsal hayvan sayılırlardı.

                                                



Muhteşem bir lahit, kapağı açılmış, yağmalanmış.

Kral, kölesi ve kralın sevgilisi.  Antik Yunan'da krallar sadece çocuk sahibi olmak istediğinde kadınlarla birlikte oluyormuş. Normal hayatlarında erkek sevgiliyeri (eş mi yazmalıydım bilemedim?) varmış, yukarıdaki mozaikte görüldüğü gibi.


Antakya ipek şal mağazası.  Henüz işlenmemiş kozalar, dut yaprağı yiyen kurtçuklar.

                                          

  Şelaleleri ile ünlü Daphne yani Defne.. 
Mitolojiye bayılırım.
Mitolojiye göre bir gün Apollon Thessalia'da kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus ırmağı kenarında, güzel genç bir kız gördü. Bu güzelin adı Daphne idi ve Apollon görür görmez ona aşık olmuştu. Daphne ormanların derinliklerinde dolaşmaktan zevk alıyor, ay ışığında yabani hayvanları kovalamak avlamak en büyük eğlencesi idi. Yalnız başına dolaşmayı çok seviyordu. Dahası Daphne hayatı boyunca yalnız yaşamaya yemin etmişti. Erkeklerden nefret ediyordu bu yüzden evlenmeyi kesinlikle istemiyordu.

Fakat Apollon ona delicesine tutulmuş peşini bırakmıyordu. Ormanda karşılaştıklarında Tanrı Apollon güzeller güzeli bu kızla konuşmak istedi ancak Daphne ondan korkarak koşmaya başladı. Apollon ne dediyse onu durmaya ikna edememişti, Daphne korkmuştu bir kere. Yorgun düşene kadar koştu koştu, daha fazla koşacak gücü kalmadığında yere yıkıldı ve toprak anaya yalvarmaya başladı.

"Ey toprakana beni ört beni sakla, kurtar"

Toprak ana onun yakarışını duymuştu, az sonra Daphne yorgunluktan ağrıyan bacaklarının sertleştiğini, odunlaşmaya başladığını hissetti. Gri renginde bir kabuk göğsünü kapladı. Güzel kokulu saçları yapraklara dönüştü ve kolları dallar halinde uzandı, küçük ayakları ise kök olup toprağın derinliklerine doğru indi.
Apollon sevdiği kıza sarılmak isterken bu Defne ağacına çarpınca şaşırdı. O günden sonra Defne ağacı Apollonun en sevdiği ağaç oldu, ve defne yaprakları genç tanrının saçlarının çelengi oldu. 
O günden sonra kahramanlara ödül olarak defne yapraklarından yapılma taçlar taktılar. 

Kadınların kahramanlarının başında defne tacı olması dileklerimle...
                         




Ördek su içmeye çalışıyor.

Cinsini bilmediğim çam familyasından harika bir ağaç.








Uzunçarşı'da künefe ....
                                                   

                                          

Devamı gelecek..
Sevgiyle kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder