Bu güzel memleket tüm cm2 si ile (yazı-kışı , taşı-toprağı, kültürü-değerleri, tarihi yaşanmışlıkları, doğası, her şeyi ile) dünyanın en büyük "kapalı-açık müze devleti" olmayı hak ediyor.
Anladım ki İstanbul'da oturup doğuyu anlamak imkansız, okudum, izledim, dinledim de deseniz bizzat gezip görmek bambaşka. Şaşkınlığımız Adıyaman'la başladı il il devamı geldi.
Bu topraklar çok kıymetli ve değerli bunu bilmek lazım ama sadece bilmekle kalmasın devamını da getirelim. Keşke her akşam haberlerde can sıkan, keyif kaçıran gelişmeleri izlemek, simaları görmek yerine sadece 5 dk Türkiye'de güzel şeyler de oluyor diye doğu-batı, kuzey-güney bir bütün olduğumuzu illerin güzelliklerini yansıtarak anlatabilsek. Dizilerimiz Anadolu'yu yansıtsa...... Kral Antiokhos'un bir filmi çekilse mesela...
Kommagene Kralı II. Mithradates tarafından annesi İsas adına yaptırılan anıt mezar, sütun üzerindeki kartaldan dolayı Karakuş Tümülüsü olarak anılmaktadır. Kartal gökteki gücü temsil etmektedir.
Nemrut'taki sütunlardan biri olan aslan ise yeryüzündeki gücü temsil etmektedir.
Mithradates ve güneş tanrısı Apollo tokalaşırken.
Cendere Köprüsü:
Dünyanın halen kullanılmakta olan en eski
köprülerindendir..
Roma İmparatoru Septimius
Severus (193-211),
karısı ve oğulları adına yaptırılmıştır. Orijinalinde 4 korint sütun bulunduğu,
kendisi, eşi ve iki oğullarına adandığı biliniyor. Ancak oğullardan Geta’ya ait olan sütun, onu öldüren ve kardeşine ait her şeyi yok
etmek isteyen Caracalla adlı kardeş tarafından yıktırılmış (ikinci fotoğrafta görüldüğü gibi).
Cendere köprüsünde yürürken...........
Nemrut'a çıkıyoruz.
Arsemia, Kommagene Krallığı'nın yazlık başkenti.
Bence Arsemia'yı görmeyenler bayağı fazla, heykele bakın hele, aklıma bi sürü şey geldi.....yazamıyorum gerisini.. başıma iş almaktan korkuyorum.
Kötü meleklerim sorularını sordular yine.
Sonradan mı edep, namus sadece uşkurla eşleşti?
Yalan, iftira, kul hakkı, çalmak-çırpmak, dedikodu ............ namussuzluk kapsamında değil mi?
En kötüsü var mıdır bunun?
Harika manzaralar, gönülsüz, yorgun ama mutlu iniyoruz.
Kommagene Krallığı, Yunanca “genler
topluluğu” anlamına gelir. Grek ve Pers Uygarlıklarının inanç, kültür ve
geleneklerinin birleştiği antik
çağda, Orta Anadolu'nun
güneyinde hüküm sürmüş krallık.
Kommagene Krallığı Milattan Önce yaklaşık 162'de bağımsız bir devlet
oldu. Samosata (Samsat) bu küçük krallığın başkentiydi. Toros Dağlarındaki çeşitli yolların birleştiği noktada
bulunan antik Kommagene Krallığı, Suriye’nin kuzeyi, Hatay, Pınarbaşı,
KuzeyToroslar ve doğuda Fırat Nehri’nin çevrelediği verimli topraklarda hüküm
sürmüştür. Partlara karşı Romalıların gücünden ustaca yararlanan Kommagene kralı I. Antiokhos döneminde (MÖ y. 69- MÖ y. 34)
krallığın gücü doruğuna ulaştı. Antiokhos adını yaşatmak için Nemrut Dağı'nın
tepesine anıtsal heykellerle süslü görkemli bir mezar tepesi yaptırdı. Kommagene
Krallığı MS 17'de Roma'nın egemenliğine girdi.
Nemrut Dağı:
1881 yılına kadar, bir kaç köylü haricinde kimse
Nemrut Dağının zirvesindeki kalıntıları bilmiyordu. 1881 yılında Diyarbakır’da
yol yapım işlerinde görevli mühendis Charles Sester bölgedeki ilk
araştırmalarında Asurlar’dan kalma kalıntılar olduğunu sanmış ve bu
araştırmalarını tüm dünyaya sunmuştur. Almanya’dan gelen bilim adamı Otto
Puchstein ve Alman mühendis Charles Sester kazılarda bulunan Grekçe kitabeyi
çözen Puchstein, kalıntıların Kommagene Uygarlığı’na ait olduğunu ve Kommagene
Kralı 1. Antiochos’un tarafından yapıldığını keşfeder. Yazılan kitabede Nemrud
Dağı’nın sırrı ve Antiochos’un yasaları yer almaktadır.
Kral I.Atiokhos tüm kültürleri birleştirmeyi
hedefleyen bir kraldı, bu nedenle başka kültürlerin tanrılarını bir araya
getirecek heykelleri yaptırdığı sanılmaktadır. Kazılarda çıkan yazıtlarda
heykellerin hangi tanrılara ait oldukları yazmaktadır. Soldan sağa heykeller,
kral I. Antiochos, Kommagene tanrıçası Fortuna Thyce, tanrı Zeus (Oromasdes),
tanrı Apollo (Mithras-Helios-Hermes) ve Heracles (Artagnes-Ares-Herkül).
Nemrut'a çıkarken... Taşlıran arasında çiçeklerin yaşam mücadelesi..
Taht üzerinde oturur vaziyette bulunan heykellerin başları, yıllar önce meydana gelen doğa olayları ve başka uygarlıkların yıkımları sonucunda yıllarca toprak altında gömülü kalmış
Çiğdem batan güneşi tutmaya çalışırken.... Malesef tutamadık ayrıca şansımıza güneşin batışını göremedik, hain bir bulut engelledi ama her şey çok güzeldi.
Nemrut'tan iniyoruz..
Adıyaman'dan dövmeç kebabı yemeden dönmeyin ve fıstık henüz dalında ve olgunlaşmasına bayağı var..
Adıyaman Üniversitesi'nin girişi Cendere Köprüsü.. arabadan bu kadar oldu.
Adıyaman'ı yazmışken sevgili kardeşim İbrahim'e, gidip doya doya görmese de Birgül'e selam.....
Sevgiyle kalın..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder