Günümüzde insanların çoğu dünyaya, dünyasal değerlere odaklı
yaşıyorlar. Daha çok kazanmak, daha çok biriktirmek istiyorlar. Daha çok
mala, mülke, daha çok şana, şöhrete sahip olurlarsa daha güçlü ve mutlu
olacaklarını zannediyorlar. Fiziksel, zihinsel, hatta bilimsel
çalışmaların hedefi bile toplumda sözü geçen, sözü dinlenen etkili bir
insan olmak. En güçlü olan, en önde olur düşüncesi ile bir rekabet
ortamı yaratıyor, öne geçebilmek için kıyasıya bir mücadele, kavga,
kapma, kapışma telaşı içinde yaşıyorlar.
Bu kapışmadaki en büyük silahları akılları. Hedefe daha hızlı
ulaşabilmek için her yolu deniyor ve mubah kabul ediyorlar. Gerektiğinde
tilki kadar kurnaz, kartal kadar yırtıcı, çakal kadar sinsi ve çıkarcı
olabiliyorlar. Herhangi bir seçimde en büyüğünü, en iyisini istiyor,
kendilerine onu hak görüyorlar. Bencil bir yaşam sürdürüyor, açgözlülük
ve doyumsuzluk ile evrendeki bolluk ve bereketi hissedemeden yokluk
duygusu içinde yaşıyorlar. Sıkıştıklarında çıkarları için yalanı,
rüşveti, haksızlığı yaşamlarına katabiliyor; kini, kıskançlığı,
hasisliği içlerinde bir duygu olarak saklayabiliyorlar.
Mutluluğun kaynağı
Akılla
zengin olunabilir, şöhrete ulaşılabilir, profesörlük sıfatı dahi
kazanılabilir ama mutlu olunamaz. Mutlu olabilmek için akla ruhsal
değerlerin; sevginin, şefkatin, merhametin, vicdanın ortak edilmesi
gerekir. Yalnızca akıl ve mantıkla yolunu belirleyen, kişiliğini
oluşturan insanlar, ruhsal değerlerden uzak, hatta ruhun varlığını bile
kabul etmeden dünyaya odaklı bir yaşam biçimi oluşturuyorlar.
Kayıp
korkusu içinde yaşıyorlar. Varlıkları, şöhretleri çoğaldıkça, makamları
yükseldikçe korkuları daha çok artıyor. Sahip oldukları şeyleri adeta
putlaştırıyor esareti altına giriyorlar.
Torunumla birlikte parka gitmiştik. Aynı yaştaki bir çocuk, topunu torunuma doğru attı. Torunum da oyun
zannedip topu alıp koşmaya başladı. Çocuğun annesi arkadan, “Topunu
kaptırma, kaptırma” diye bağırıyordu. Çocukları küçük yaştan itibaren,
“Topunu kaptırma, beslenme çantandan kimseye bir şey verme, hepsini sen
ye” gibi uyarılarla yetiştiriyoruz. Meslek seçerken sevdiği veya
yeteneğine uygun meslekleri değil, iyi para kazanacak meslekleri
öneriyoruz. Evlilik zamanında mantık evliliği yapmasını, adayın
kariyerine, kazancına, aile varlığına bakmasını istiyoruz. Çocuklara,
gençlere mutluluk kaynağı olarak dünyasal değerleri gösteriyoruz. Sevgi,
şefkat, merhamet,
vicdan gibi değerler doğrudan para kazandırmadığı, şöhret getirmediği
için insanlar tarafından, ilgi görmüyor. İnsanlar birbirlerinden
uzaklaşıyor, toplumsal yaşam yozlaşıyor.
Türk Milleti asırlardan
beri oluşan çok yüksek ruhsal değerlere sahiptir. Sevgi ve hizmet
duygusunun en yücesini gönlünde taşır. İslamiyet ise gerçek bir sevgi,
yardımlaşma ve dayanışma dinidir.
Karşılıksız hizmet
Toplumsal
sorunları çözmenin tek etkili yolu, ilişkilere sevgiyi katmak ve
verilenden, yapılandan karşılık beklememektir. Oysaki akılla yönetilen,
dünyasal değerlere ve çıkar hesaplarına dayalı düzen her verdiğinden bir
karşılık bekler. Karşılıksız hizmet yapan kimselere endişe ile
bakarlar, “Bir insan hiçbir karşılık beklemeden başka insanlara nasıl
hizmet edebilir” diye şüphe duyarlar. “Ya bu insanın zamanı ve parası
çok, aklı yok veya bu hizmetleri gösteriş olarak yapıp ardından önemli
taleplerde bulunacak, muhitini geliştirip işine katkılar sağlayacak”
gibi düşünenlerin yanında dolandırıcılık endişesi taşıyanlar bile
oluyor.
Canlı cansız tüm varlıklara karşılık beklemeden hizmet
yolu olan gönüllülük duygusu, çocuklukta aileden başlayarak yaşamın
tümüne yansıtılmalıdır. Anneler, babalar, okullarda öğretmenler,
çocukları yarış atı gibi koşturmak, test çözmeyi öğretmek yerine huzur
içinde öğrenmeye, hayata hazırlanmaya ve insan olmaya
yönlendirmelidirler. “Komşunu kendin kadar sevmeden”, toplumsal sorumluk
duymadan, paylaşmadan insanlık yolunda yürümek olası değildir.
Toplumsal mutluluk
Çocuk
veya genç, ailesiyle birlikte toplumun bir parçası olduğunun bilincine
ulaşmalıdır. Toplumsal mutluluk olmadan bireysel mutluluğun çok anlam
ifade etmeyeceğini anlamalıdır. Ailenin ve öğretmenlerin çocuklara
toplumsal sorumluluklarını öğretmeleri toplumun geleceği yönünden büyük
önem taşır. Anayı, babayı, öğretmeni en iyi tartan çocuklardır.
Eksiklerini, kusurlarını hemen görür, ilişkilerini ona göre kurarlar. Bu
nedenle çocukların örnek aldıkları aile bireyleri ve öğretmenlerin
sergiledikleri yaşam çok önemlidir. Anlatımları içten ve inandırıcı
olmalıdır. Öncellikle kendileri akıllarını ruhsal değerleri ile
dengeledikleri, sevgiyi, şefkati, merhameti, temiz vicdanı yol gösterici
olarak kabul ettikleri bir yaşam biçimi oluşturmalı; topluma saygı ve
sorumluluk duygusu içinde örnek olmalıdırlar. Gönüllülük hem
öğrenilmeli, hem yaşanmalıdır.
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/dusunenlerin-dusuncesi/gonulluluk-hem--ogrenilmeli-hem-yasanmali--2399259/
Sevgiyle kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder