17 Aralık 2015, Hazreti Mevlâna’nın bu dünyadan ayrılışının, Mevlevîlerin
özgün deyişiyle Hakka yürüyüşünün 742. yılı. Bu yürüyüşe yine Mevlevîlikte
Allah’a kavuşma anlamında “vuslat” ya da daha yaygın olarak “Şeb-i Arûs” da
deniyor. ………Mevlâna’nın insana ve dünyaya ait bitmez tükenmez pozitif
düşünceleri ve felsefesi üzerine görüşler sergilenecek.
Yaşadığı yüzyılı ve sonraki yüzyılları Mevlâna kadar derinden etkilemiş,
Müslim-gayrimüslim milyonlarca gönüle hükmetmiş, bütün dünyada sevgi ve
hayranlık uyandırmış bir başka maneviyat önderi daha gösterilemez. Mevlâna,
tasavvuf terminolojisinde “insan-ı kâmil” diye ifade edilen olgun, pişkin,
mükemmel insanın somut modelidir. Bu modelin ayırt edici özelliği, başta insan
bütün yaratıkları kapsayan engin bir sevgi, saygı ve hoşgörüdür. Bütün
kusurların kendisinde eridiği sınırsız bir bağışlayıcılıktır.
İnsanın değeri
Biz bu yazıda Mevlâna felsefesinin ruhu olan insan sevgisi ile Batı’nın
hümanizm felsefesini karşılaştırmak istiyoruz.
Mevlâna’nın düşünce dünyasının ekseni insan sevgisi ve saygısıdır. Ayrım
yapmadan, yani fakirdir zengindir, cahildir âlimdir, köylüdür şehirlidir,
hamdır olgundur… demeden bütün insanları salt insan olduğu için sevmek, saymak
ve üstün tutmak Mevlâna düşüncesinin ruhudur. İnsana bu yaklaşım, insanı
merkeze alan, onu şeyin ölçüsü olarak kabul eden Batı’daki hümanist
felsefenin yaklaşımından farklıdır. Hümanizmde insanın değerinin kaynağı yine
insandır. İnsanın değerinin kendi dışında bir referansı yoktur. İnsan, düşünce
ve eylem alanındaki girişim ve etkinlikleriyle bu değerini yüceltir veya
köreltir. Mevlâna’ya göre ise insanın değeri ve yüceliği, Tanrı onu
“varlıkların en onurlusu” (eşref-i mahlûkat) olarak yaratmasından kaynaklanır.
Bu yüzden hiçbir bilgisi, görgüsü, marifeti, liyakati, statüsü olmayan sıradan
bir kimse bile sırf insan olduğu için değerli ve yücedir.
Arthur Koestler’in “İnsan, bir matematik denkleminde
sıfırdan sonsuza kadar bütün değerleri temsil eder” sözü, insana
hümanist yaklaşımın bir ifadesidir. Bu, insanın değeri durum ve koşullara göre sıfır ve sonsuz arasında
gidip gelebilir demektir ve dolayısıyla izafi (görece)’dir. Mevlâna düşüncesinde
insanın değeri mutlak ve objektiftir. Dağ başındaki bir çoban, tarladaki bir
ırgat, büyük şehirlerin varoşlarında yaşam savaşı veren bir lümpen bile sırf
insan olması, Yaratıcı Kudretin en seçkin en özenli eseri olması dolayısıyla
üst düzeyde değerlidir. Bu anlayışta, bir padişahın gururuyla bir çobanın gururu eşittir. İnsanların
derilerinin rengi ve toplumsal statüleri farklı farklı da olsa gözyaşlarının
rengi hep aynıdır.
Hoşgörülü olmak
Mevlâna, insanlarla ilişkilerinde sözünü ettiğimiz bakış açısı sayesinde
ince ayarları bulmuş ender simalardan biridir. Kendisini seven; ama sarhoş
olduğu için yanına yaklaşmaya cesaret edemeyen bir adama, “Korkma, sokul bana, her günah içki gibi
sarhoşluk verseydi hiç kimseyi ayık göremezdik!” demesi, onda var olan herkesi olduğu gibi kabul
edebilme enginliğinin bir sonucudur. İslam’ın “eşref-i mahlûkat” olarak
kabul ve ilan ettiği insanı var olan kusur ve meziyetleriyle kucaklayabilme,
bağrına basabilme olgunluğu sadece bu büyük insanlara has bir imtiyazdır.
Sıradan insanlar, kendileriyle aynı dini, aynı aidiyeti paylaşan kişilerin eksik
ve kusurlarını dahi hoş görememişler, onlarla aralarında duvarlar örmüşlerdir.
Mevlâna, “Kusursuz dost
arayan dostsuz kalır.” diyerek insanî kusurları, yanlışları hoş görmeyi, affetmeyi bilmeyenlerin
kendilerini yalnızlığa mahkûm edeceklerini belirtmiştir. Kendisi ise,
hangi din ve inançtan olursa olsun, hangi eksik ve kusurları sinesinde
barındırırsa barındırsın herkese kucak açabilmiş; bütün insanlara sevgiyle,
bütün inançlara anlayış ve hoşgörüyle yaklaşabilecek açılımları
sergileyebilmiştir. Cömert gönlünde herkese yetecek sevgiyi yeşertebilmiştir
.
Sevgi zorluğu aşar
Mevlâna, sevginin evrensel mesajlarını terennüm etmiştir. Yöneldiği her
istikamette pusulası sevgi olmuştur. O gürül gürül akan bir sevgi çağlayanıdır.
Ona göre sevginin, üstesinden gelemeyeceği zorluk yoktur. Sevgi, en dinamik, en
diriltici güçtür. “Sevgiden ölüler dirilir; padişahlar kul olur; bakırlar altın
kesilir; bulanık, tortulu sular arı duru hâle gelir.” sözleri onun sevginin
gücüne olan inancının ifadesidir.
……..
Mevlâna’nın cenazesi çok kalabalık olmuş, bütün Konya halkı bu cenazede bir
araya gelmişti. Müslümanlarla birlikte gayrimüslim din adamları ve halk da bu
kalabalığa dâhildi. Bazı sofu Müslümanlar, “Bu bizim cenazemiz,
gayrimüslimlerin bu cenazede ne işi var?” diye hoşnutsuzluk belirtmişti. Bunun
üzerine bir papaz ortaya çıktı ve şöyle dedi: “Mevlâna bir güneştir. Güneşe
herkesin ihtiyacı vardır. Siz nasıl olur da bizi güneşten mahrum edersiniz?”
Bir haham, “Mevlâna ekmek gibidir. Siz hiç ekmekten kaçan aç gördünüz mü?”
dedi. Böylece Mevlâna’nın cenazesi herkesin sahiplendiği, uğurlama yarışına
girdiği bir cenaze hâline geldi.
http://www.milliyet.com.tr/mevlana-ve-humanizm/gundem/ydetay/2164922/default.htm
Sevgiyle kalın..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder