Japon mühendis Kishi Ryoichi, kendini İzmit Körfezi
Geçiş Köprüsü inşaatında, kopan halattan sorumlu tuttuğu için intihar etmiş.
Bu haberi, 23 Mart sabahı, gazetede okuyunca, elbette
umutsuzca ama yine bütün samimiyetimle Japon olmak istedim.
Bir kere daha istemiştim Japon olmak!
Japonya’nın başına gelen büyük felaketten sonraydı.
2011 yılının 11 Martı’nda, Tokyo’nun kuzey doğusunda meydana gelen ve altı
dakika süren 9 şiddetindeki deprem yetmezmiş gibi, 37 metrelik dalgalarla
karaya saldıran tsunami sırasında 15.828 kişi ölmüş, 3.700 kişi kaybolmuş, altı
milyon ev elektriksiz veya susuz kalmıştı. Yerle bir olmuş bölgeye dünyanın
dört bir tarafından yardım yağarken gazetelerde felaketle ilgili haberler ve
fotoğraflar çıkıyordu. İşte o fotoğraflara hayret ve ibretle bakmıştım.
Fotoğraflarda, Japonlar kendilerine dağıtılan gıdayı
almak için sıraya girmiş bekleşiyorlardı. Yığılma yoktu, itiş kakış yoktu, açık
gözlülük yaparak sırayı atlayıp önlere sızmak yoktu. Dağıtım yapan adamın
üzerine çullanmak, başkasının hakkını almaya kalkışmak da yoktu. Televizyonları
da izlemiştim elbette. Her şeylerini bir anda kaybetmiş bu acılı insanlar
bağrışıp çağrışmıyor, şikâyet ederek dövünmüyor, inanılmaz bir vekâr ve sabırla
enkazın kaldırılmasına yardım ediyorlardı. Enkaz kaldırıldıkça, dostlarının,
akrabalarının hatta yavrularının ölü bedenlerini yine aynı tevekkülle
kucaklıyor, bağırıp çağrışmadan göğüslüyorlardı başlarına geleni.
Bunlar ne güzel insanlar diye düşünmüştüm, nasıl bir
terbiyeyle büyütülüyorlar ki, bu kadar nazik ve mütevekkil olabiliyorlar.
“Allahım” demiştim gökyüzüne seslenerek, “bir kere daha dünyaya gelmek mümkünse
eğer, beni bir sonraki seferde, Japon yarat!”
Çünkü ben, dindarlığı ile övünen ülkemde sık yaşanan
deprem sonralarında, çadır, battaniye ve gıda dağıtımlarında, her seferinde
kargaşaya, yağmaya, talana şahit olmuştum hep. Kimi açık gözlerin her dağıtılan
malzemeden, kuyruğa girerek birkaç kez alıp hakkını alamayanlara para karşılığı
sattığını ve hatta böylesi bir alçaklığa dağıtımı yapan görevlilerin bile
bulaştığını okumuştum gazetelerde.
Hırsızlarla rüşvetçilerin, suçları belgelendiğinde
dahi aklandığı, yalancıların yalanları belgelendiğinde, aynı yalanda ısrarcı
olunduğu, yüzsüzlerin yüzünün asla kızarmadığı, fuhuş skandallarının, partiye,
cemiyete, şuna, buna zarar verir diye örtbas edildiği, sınav yolsuzlukları
sorumlularının, treni raydan çıkaran idarecinin, ihmalleriyle madencileri
öldüren müdürlerin istifa etmediği, çocukları, gençleri döverek ya da
kurşunlayarak öldüren polislerin kollandığı, siyasi cinayetlerin emrini
verenlerin asla yakalanamadığı ülkemde yaşayıp giderken, şerbetlenip ya ben de
utanç duygumu kaybedersem diye müthiş bir telaşa kapıldım, bu sefer.
İşte sırf bu yüzden, ahlaki değerlerin altüst olduğu
ülkemde, haysiyetimi korumak adına, ben illa Japon olmak istiyorum. Japon
konsolosluğundan biri, bu çığlığımı duyar da bana ses verirse, saçımı siyaha
boyamaya hazırım
Ayşe KULİN
Onurlu, şerefli bir dünya bizim elimizde... Sevgiyle kalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder